Canalblog
Editer l'article Suivre ce blog Administration + Créer mon blog
Publicité
Littérature
Publicité
Archives
Littérature
Derniers commentaires
Littérature
Catégories
16 décembre 2013

TÜRKİYE SOLU

gezi

Günümüzün Türkiye Devrimci hareketi 1968’den daha geridedir. Devrimci hareket, günahıyla sevabıyla geçmişte yaptığı en ağır hatalardan dolayı bu hale geldi. Devrimi oyuncak sandı, kendini aslan yaptı, emperyalizmi de sahte kaplan yaptı, işin gerçeği bu. Elbetteki Mao'nun dediği "emperyalizm kağıttan kaplandır " deyimi bir anlam taşıyor ve ne amaçla söylediği de nettir. Devrimci kazanımlar heba edilip çarçur edildi ve sonuç bugün ortadadır. 

Devrimci hareketin gelişmesi için ekonomik gücün yetersizliği de sözkonusudur. Türkiye devrimci hareketini sadece siyasî ve teorik olarak ele alıp incelemek, beraberinde bazı hataları da getirir ve eleştiri biraz havada kalır. Bunun ekonomik boyutunu da ele almak gerekir ki böyle bir olay hiç yaşanmadı. Yani devrimci hareket, kendisini besleyecek ve ayakta tutacak ekonomiye önem vermedi. Bu hassas noktayı da belirtmek gerekir.

Devrimci hareket, halka tamamen inmedi ve genel anlamda Alevi kitlesine gidildi ki bu da, işin kolayına kaçmaktı. Cami toplumu olarak bilinen Sunni kesime hiç gidilmedi, gidildiyse de bu yeterli olmadı.

Devrimci hareketin diğer bir eksikliği de cephe sorunudur. Bu konuda da yine hatalar yaşanmış olup birleşebilecek güçlerden uzak kalıp objektif tahlillerde hep yanılmıştır. Bu sebeple marjinal konuma düşmüştür.

Devrimci hareket, geçmişte legal mücadelede hayatın her alanında sıradan vatandaş gibi davranmadı. Hep sol ve keskin tavırlar sergiledi. Aşırı hareketlerden kaçınmadı, düşmana sürekli kendini hedef tahtası ve yem haline getirdi. Hiçbir zaman macera kokan her aşırılıktan uzak durmadı. Temel şiar; halk ve işçi içinde örgütlenme ve bu kesime kılcal damar olması yerine tersine hareket etti. Fedakârlık yapmasına karşılık, gerekli sınırı koyamadı.Geçmişte yapılan en büyük hata, ilişkide olduğu her aileye, her bireye ve her gruba, gözü nuru gibi önem verilmedi ve korunmadı, dar günlerde hep yalnız bırakıldı ve sahip çıkılmadı. 

Günümüzde asıl önemli olan devrimci güç ve cephenin en kısa sürede kurulmasıdır ki bu konuda çok geç kalınmıştır. Ayrıca güçlü bir örgütlenmeye gidilmesi şarttır. Devrimci hareket, gelişebilecek olağanüstü her şeyi gözönünde tutarak hazırlıklı olmalıdır. Benim tahminime göre bu yaz Suriye'ye bir operasyon düzenlenecek. Yumuşak karın Hatay olarak seçilmiştir. Ama Ortadoğu’daki bölge dengeleri konusunda, emperyal sistemin iradesi dışında gelişen bir durum da sözkonusu olabilir. Emperyallerin asıl korkusu, silahlı ve tecrübeli PKK'dı ve o da pasifize edildi. Ama yine de korkuları devam ediyor. Bunu görmek gerekir. 

Anadolu'da en büyük korku, emperyal sistemin yaratacağı böl-parçala metoduna zemin hazırlayan etnik mezhepçiliğin yumuşak karnı olmasıdır. Etnik mezhepçilik kışkırtılırsa (ki bu yapılıyor) bu durumda işler çok fena olur. Müthiş boğazlaşmalar olabilir. 

Bu iş çok ciddi bir boyuttadır. Zaten iktidar partisinin hileleri ve entrikaları biliniyor. Sözkonusu devrimci hareket içinde değişik fikirde kliklerin ağırlıkta olması, durumu ciddi şekilde zora sokuyor. Mümkün olduğunca kitleyi kucaklamak gerekir. Örgütlenme amacıyla kitlelerin aydınlanması öncelikli olmalıdır. Irak örneği, Suriye örneğiyle kitleler aydınlatılmalıdır. Özellikle üniversite gençliği çok önemli bir kaynaktır. Daha doğrusu hayatın her alanına gidip halkı aydınlatmak, kutsal bir görev olmalıdır. İşçisi ve köylüsüne varıncaya kadar.

Şimdiye kadar asıl sorun Kürd sorunuydu. Sistemi zaten korkutan da Kürd silahlı gücüydü. Onun için doğuyu etkisiz kıldılar. Kolaylıkla işlerini yürütsünler diye. Bu anlamda İmralı'daki satıldı. Artık perde arkasında kendisine ne vaatler verildiyse o da bilinmez.

Evet emperyal sistem, son ekonomik buhranını yaşıyor. Bu buhranını ezilen yoksul dünya halkların ve emekçilerin kanını akıtmakla kapatmaya çalışıyor. Onun Ortadoğu'da kanlı planlar içinde olmasının asıl sebebi de bu açığı kapatma çabasıdır.

Devrimci mücadele ne kadar hızlanırsa, ayrışma ve saflar o kadar berraklaşır. Halkın menfaatı örgüt menfaatından üstün tutulup ne kadar halkla kaynaşılırsa, örgütlü mücadelenin içeriği bir o kadar sıcakkanlı olur.

Birlik, ön şiar olmalı, halkla iç içe olmalı ve halkın tüm derdine ortak olunmalı. Yeter ki bu mücadelede azimli ve kararlı olunsun, halka güven verilsin, gelişim kendiliğinden yolunu bulup, bir akar su gibi akıp gider okyanus olur.

En örgütlü güç, emekçiler ve ezilen yoksul halkla sıkı fıkı olmak ve onunla kenetlenmektir. Her devrimci bireyin bu şiarı kendine kılavuz etmesi şarttır. Birlik olayına her kim dolaylı yollardan çomak sokarsa, bilin ki o halk düşmanıdır.

Devrim yoluna girildi mi, bu yolda her birey en can alıcı bir şekilde kendini eğitip bir kor haline gelmelidir. Bu kor, kızgın bir demir gibi olup zamanla kardeş olup çeliğe dönüşmelidir. Öyle yapmalı ki sıfatlar onun için tali olmalı, en üstün insanî değerlerle donatılıp halk içinde Yunus olmalı, Pir Sultan olmalı, Bedrettin olmalı, Seyyid Nesimi olmalı, Hallacı Mansur olmalıdır. Bu yolda, ne kariyeristliğe yer olmalı ne hodzotçuluğa yer olmalı ne dar grupçuluğa yer olmalı ne de ilkel mezhepçiliğe yer olmalı. Bu yol aynı berrak akan bir ırmak gibi olmalıdır.

Bu yolda, insan sevgisinin ve aşkının eksik olması, devrime zarar verir. Bu aşk çok farklıdır, bu aşk ateşten gömlek gibidir. Devrimcilerin işi dedikodu olmamalı, sürekli sevgi bağıyla birbirlerine sahip olmalı ve hoşgörüyü, alçak gönüllülüğü elden bırakmamalıdırlar. Fakat eleştiri ve özeleştiride ilk önce kendisine sonra karşısındakine acımasız olmalı ve yapıcı olmalıdırlar. Hatalar olduğu zaman anında özeleştiri yapılmalı ama ders çıkarılmalı. Yalana asla yer verilmemelidir. Kişileri karşı karşıya getirici dedikodulara asla yer verilmemelidir. İlişkilerde kim olursa olsun, eğer tehlikeli şeyler doğarsa, anında ilişkilerin kesilmesi en doğru harekettir. Bu ilişkinin kesilmesi, iki taraf için de bir emniyet subabı vazifesini görür. İki tarafı da korur. Aksi durumda tehlikeler doğurur. Öyle ulu orta eleştiri ve özeleştiri de iyi değil.

Bu yolda en önemli şey şudur; benmerkezci ve dar grupçuluktan kurtulmanın tek yolu sıfatların öne çıkarılmamasıdır. Amaç; insanlığa hizmet ve insanlığı çukurdan kurtarmak olmalıdır. Sıfatlarla fazla uğraşmak ve onu sürekli önplana çıkarmak insanlığa hizmet etmez. Elbetteki insanlık kendini sıfatlarla kamufle eder ki bu, günümüzde birçok sapmalara yol açmıştır.  

Evet ezilen dünya halklarının ve emekçinin kanını emen bir avuç emperyal güç gayrı meşrudur. Bu sebeple onların kazançları da gayrı meşrudur. Buna karşı ezilen tüm dünya halklarının ve emekçilerin mücadelesi meşru ve bir haktır.

Kırsal alanda o kadar çok hatalar işlendi ki yazsam ciltler dolusu kitap olur. Evet özellikle birkaç iyi niyetli unsurlar, 1978'den beri bu konuya değindiler ve ağırlık verilmesini defalarca tekrarladılar. Fakat hemen sıfatlarla damgalanıp karşı-devrimci ilan edildiler. Din konusuna acilen el atılıp gericilerin ve devletin elinden alınması gerekir. Dinci hoca yetiştirilmeli ve karşı-devrim cephesi etkisiz kılınmalıdır. Açıkçası devletin sahip çıktığı her şeye taktiksel olarak sahip çıkmak gerekir. Artık eski klasik ve yanlışşüncelerden sıyrılmak gerekir. Tüm örgütlerin kendi güçlerini birleştirip koalisyona gitmeleri de can alıcı bir görevdir.

Aslında sol cephe, siyaset bilimî üzerinde de birey yetiştirmeli. Bu işi yaparken de karşı cephenin yalan ve hile üzerinde kurulu çirkin siyasete de el atıp, temiz ve dürüst bir politika geliştirip yoksul halkı aydınlatmalı. Özellikle ekonomik alana el atılmalı ve damarı besleyecek, ayakta tutacak ekonomik politikaya da ağırlık verilmelidir. Bunun şimdiden temeleri atılması gerekir. Açıkçası Devrimci cephe, kendini aşıp politik, ekonomik, askeri ve kültürel alanda müthiş bir şekilde yeniden inşa etmelidir. Elbetteki konu daha geniş kapsamlıdır ve her çeşit mücadele alanı genişletilmelidir. Üniversiteler boş bırakılmamalı ve bu alanda yeterli eleman yetiştirilmeli. Gençlik kesimi asla ihmal edilmemelidir. Devletin 1978li yıllarda yarattığı anarşik ortamın hatasına düşmemeli. Yoksul halkın çocuklarının mümkün olduğu kadar bu kurumlarda çalışıp kısa sürede hayata atılmasına yardımcı olmalıdır. Dinci-gerici kesim, bu konuda müthiş uyanıktır. Devrimci kesim 78’li yıllarda devletle sözde uğraşırken, dinci kesim devlet kademelerini ele geçirmek için sinsi bir şekilde çok gizli çalışıp yayılarak bugün gelip iktidarı ele geçirdiler. Devrimci hareketin bundan ders çıkarması gerekir. Buna göre taktiklerini hedefine koymak zorundadır.

Ülkemde sol kesimi, ne zaman kişisel meseleleri önplana alma huyundan vazgeçecek bilmiyorum. Ana meseleleri unutup bir kenara bırakarak devrim yapacaklar ve de halkı aydınlatacaklar! Bireyler üzerinden polemikler yapmak yerine, susmak bence en paha biçilmez davranış olmalı. Kişisel sürtüşmeleri bir yana bırakıp asıl meselelerle ilgilenmek, her daim en akılcıl yol olmalıdır. Kişisel meseleleri ön plana almak yetersizliktir, istememezliktir, ötesi kibirliliktir, daha da ötesi insanlığa asla yakışmayan bir davranış biçimidir.

Hayat sürekli bir deneme-yanılma ve öğrenme yöntemidir. Sınıfsal kavga bir hüner ve bir sanattır. Aynı bir nakış ve bir dantel gibidir. Aynı bir tiyatro ve bir akrobası oyunu gibidir. Her birey sınıfsal kavgada müthiş hünerli bir oyuncu ve bir aktör olmalıdır. Bu yolda düşmanına karşı amansız olmalı ve eline asla koz vermemelidir. Elden geldiği kadar onun kozunu elinden alıp ona oynamayı ilke haline getirmelidir. Ayrıca beraber olduğu arkadaşının gerçek adını asla sormamalı ve öğrenmemeye gayret etmelidir. Arkadaşını zor anında bile tanımıyacak rolüne girmelidir. Bu durum, iki kişi için en güvenilir bir korunma yoludur. İlerde doğabilecek tehlikelere karşı bir önlem veya ön tedbirdir. Ser verip sır vermeme ilkesi, sınıfsal mücadelenin en kaçınılmazıdır.

TDH(Türkiye Devrimci Hareketi), sınıfsız bir toplumun yaratılması için bir asırdır, topluma ne verdi? Şu anda nasıl bir sınıf içinde yaşıyor? Gerçekten kaçıncı sınıftadır ki sınıf sınıf deyip yanıyor! Bu sınıfta kimler geldi kimler geçti! Gerçekten acaba herkes kendi sınıfını biliyor mu veya tanıyor mu? Kim ne kadar kendi sınıfına bağlıdır, sınıf arkadaşına bağlıdır. Bunun bir anketi yapılsa çok iyi olur. Bugün ben çok eminim ki fabrikada çalışan bir işçiye “hangi sınıftasın?” diye bir soru sorulsa, yerinde bir yanıt verceğinden pek emin değilim.

Türkiye solu öyle bir dar kalıp içinde yüzmektedir ki, ne yapacağını bilmemektedir. Bütün işi gücü adet yerini bulsun içindir. Ve efendisine hizmet etsin, gerisi lafı güzaftır... 

Hasan DAL

(Edebiyatca - 25 Mayıs 2013)

Publicité
Publicité
Commentaires
Publicité