Canalblog
Editer l'article Suivre ce blog Administration + Créer mon blog
Publicité
Littérature
Publicité
Archives
Littérature
Derniers commentaires
Littérature
Catégories
14 décembre 2013

TAKSİM GEZİ PARKI

gezi


Bu zaman lanet bir zaman! Zaman, ne yazık ki tek kutuplu eşkiyanın hegemonyasındadır. Günümüzde her türlü teknolojik techizata sahip olan bir ordu sözkonusudur. Ezilen yoksul halkların yaşamı ve her şey, uzaktan kumandayla bir düğmeye bağlıdır. İşte robokoplar, tomlar, gaz bombaları, portakal bombaları, elma bombaları ve hardal bombaları yani kısaca nükleer, biyolojik ve kimyasal her türlü bombaların olması, insanlığın geleceğini tehdit eden bir savaş araçları devrededir. 
Taksim Gezi Parkı olayı hakkında yapılan yorumlara göre kendiliğinde gelişen bir halk hareketi olarak değerlendirenler çoğunluktadır. Kimi direniş, kimi isyan diye damgaladı. Kim ne derse desin, bu eylem kesinlikle hiçbir devrimci hareketin insiyatifi altında gelişmemiştir.
Bu olay kendiliğinden gibi görünse de, bir direniş değil, aslında hakim sınıfların kendi arasındaki derin çelişkilerin "Gezi Parkı" adı altında bir yansıması veya dışa vurumudur. Asıl ergenekoncular, ulusalcılar ve kemalistler ile gerici islamcı neo-kemalistlerin kendi arasındaki derin çelişkinin üstü kapalı şekilde yansıması ve kitleler üzerinden boza pişirmenin tam anlamiyle bir politikasıdır. Gelişen olaylar da, bilinçsiz halkın, bu şekilde iktidara karşı gösterdiği en doğal bir tepkisidir. Artık eski klasik tarz sahiplenme ve balonlaşma devri bitmiştir. Halkla iç içe olan, halkın derdine ortak olan, halkın menfaatı için hizmet veren kim olursa olsun kazanacakatır. Halkın sırtında boza pişirenler de, gün gelir kaybedecekler. Bu ülkede sürekli bu şekilde egemenler yoksul halkı kışkırtıp karşı karşıya getirerek boza pişirmişlerdir. Artık herkesin bu çirkef politikayı görmesi gerekir. Hiçbir egemen güç, yoksul halkın iyi niyetini kendi çirkin politik emellerine alet etmemeli ve halk da buna müsaade etmemelidir. Demokratik güçlerin de bu bilinçte olması, en zaruri bir görev olmalı ve egemenlerin oyununa gelmemeli, halka gelecek en ufak zarardan sorumlu davranmalıdırlar.
Egemenlerin sürekli yarattığı sağ-sol, Alevi-Sunni vs. gibi sunî şeyleri bahane edip karşı karşıya getirerek çatıştırıp, yoksul halkın sırtından hep boza pişirmiştir. Artık kendine insanım diyen her birey bunu bilince çıkarmalıdır. Ona göre tavır koymalıdır.
Beni hep şüphelendiren ve asıl dikkatimi çeken en çarpıcı şey, bir mozaik olan bu ülkede sözde Cumhuriyet kurulduktan günümüze dek, hep peryodik olarak sunî olaylar yaratılmış ve kitleler kutuplaştırılmıştır. Gâh Alevi-Sunni olayı yaratılmış gâh sağ-sol olayı yaratılmış gâh Kürd-Türk gibi sunî olayı yaratılmış. Hep bu gibi sunî olaylar esnasında sürekli "Türk" ırkçılık gömleği altında ezilen yoksul halklar baskı ve imha ile korkutulup terbiye edilerek asimile edilmiş. Üstelik yaratılan olaylara da bilinçli olarak hep "iç mihrak ve dış mihrak" damgası vurulmuş. Devlet kendini hep böyle aklamış. Yoksul halk da sürekli bu numarayı yutmuş. Bu durum en son Kürdler ve Aleviler üzerinde denenmiştir. Bu ülkede devletçe ötekileştirilenler hep sistematik bir zulme uğramışlardır. Son örneğini günümüzde yine yaşamaktayız.
Kürd sorunu halledildi ve patlayan Kürd nüfusu istenilen seviyeye çekildi ve gerilla geri çekildi. Yani resmî olarak Kürd hareketinin miadı doldu. Akabinde her ne hikmetse yine sol (!) devreye sokuldu. Bugün ülkede perde arkasında iki egemen klik kendi arasında çatışıyor. Kemalistler, ulusalcılar ve ergenekoncular ile gerici dinci neo- kemalist AKPlilerdir. Bu iki kanat arasındaki derin çelişkilerin Taksim ve Gezi parkında dışa vurumudur. Kim bu olayı örtbas ederse etsin, olay budur.
Ezilen halk, iktidarın ve devletin bel kemiğini oluşturan öğelerinden biri olan Polisiyle çatışıyor ve 12. gününe girdi.
Şimdi yazık değil mi bu kitleyi kendi menfaatleri uğruna harcamak ve kitlenin sırtından boza pişirmek!

Bu anlamda devrimci harekete düşen tek görev; egemenlerin bu tuzağına düşmemektir. Egemen kliklerden birini tercih etmek gibi bir lükse girmek yerine, kendi özgücüne güvenip bıkmadan, yılmadan çelişkileri halka anlatmak olmalıdır. Sanıldığı gibi bu hareket, kendiliğinden gelişen bir hareket değil. Tam tersine planlı bir harekettir.

 

Hasan DAL

(Edebiyatca- 08 Haziran 2013)

Publicité
Publicité
Commentaires
Publicité