Canalblog
Editer l'article Suivre ce blog Administration + Créer mon blog
Publicité
Littérature
Publicité
Archives
Littérature
Derniers commentaires
Littérature
Catégories
6 décembre 2013

NE YAPMALI

tel


Yaşamda o kadar yazılacak çok şey var ki! Ama insan bir an duraklıyor. Beyinde saklı kalan bilgileri ve tüm anıları, yaşanmış tecrübeleri sıraya koymada, insan oldukça zorlanıyor. Günümüzde toplumsal yaşam o kadar karmaşıklaştı ki! İnsan ilkönce hangi konuyu ele alıp yazmalı diye hep tereddütler yaşıyor. Çünkü yazmak o kadar kolay değil, önemli olan okura ulaşmak ve sesini duyurmaktır. Ben de varım, benim de kendime göre düşünce ve fikirlerim var, deyip ekranın başında oturup öylesine rastgele tuşlara basmakta hüner ister. Özellikle düşünceyi ifade etmenin yasak olduğu bir ülkede yaşıyorsan, bu yazım işi daha da zorlaşıyor. En ufak bir yazımda bile "dana altında buzağı arama" misali didik didik ediliyor. Ama insan, gelişen olaylara da bağımsız kalamıyor. İllahi ki o girdap içine girmek zorunda kalıyor.

Günümüzde demokrasi diye bir kavram dillere dolanmış ve almış başını gidiyor. Burjuvazi, o kadar rahat ve güzel bir şekilde toplumlara yön verip oyalayabiliyor. Sanal yolla toplumları yönlendirip istediği şekilde hizaya koyabiliyor. Bunu herkes rahatlıkla görebiliyor ve algılayabiliyor. Ama pratikte ise bu demokrasiyi kendi lehine çevirmede hiç kimse uyum sağlamıyor. İşte bütün mesele bundan noktalanıyor. Uzun zamandır ben, bu konuyu yazmayışünüyordum. Fakat toplumsal olaylar, o kadar hızlı gelişiyor ki güncel sorunlar hemen değişebiliyor ve insan bu değişmelere makale yazmayı yetiştiremiyor. Ama özde bakılınca "tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır" misali gene sorun gelip dediğim asıl konuya takılıp kalıyor. Yani demokrasi meselesi... Ama günümüzde nasıl bir demokrasi yaratmalı? Devrimci tarzda anladığımız bir demokrasi mi, yoksa burjuvazinin yoksul halklara dayattığı burjuva demokrasisi mi?

Biliyoruz ki burjuva demokrasisi eşittir faşizmdir. Bunu artık günümüzde çıplak gözlerimizle rahatlıkla görebiliyoruz. Peki, bu arzuladığımız demokrasiyi nasıl gerçekleştirebiliriz? Siyasal yolla mı, radikal yolla mı? Peki bu yönetimin siyasal yolla kurulması veya yaratılması, günümüzün şartlarında uygun mudur? Örneğin, ülkemizde dahil, en demokratik ülkelerde bile bu durum tartışılıyor. Eğer bütün dünyada aynı konu tartışmalıysa, o zaman burjuva demokrasinin artık yetersiz olduğu anlaşılmalıdır. Yani emperyalizm, sistem olarak bir tıkanmayı yaşıyor ve çaktırmadan yeniden küreselleşme adı altında yeni bir kölecilik sistemini yaratma peşindedir. Ama bunu da çok farklı ve kamuflajlı bir biçimle yoksul halklara dayatarak oyalayıp duruyor. Din, dil, ırk, mezhep ve aşiretçilik gibi zehirli silahları da devreye sokarak soykırımlara yol açıp birbirine kırdırıyor. Bu yöntemin binbir örneği var; Yugoslavya, Irak, Orta Asya vs. Bu noktada asıl anti-emperyalist cephenin tutumu ve önüne koyduğu rol çok önemlidir. Bu konuda ne yazık ki bu cephe yetersizdir. En azında gerici diye tarif edilen sağ kesim, yıllarca bu ülkenin yönetimini elinde tutuyor olması, buna alternatif olarak sol kesimin halen yetersiz kalması ve birlik olmaması da ezilen halkta kırılganlık yaratıyor. Bu nedenlerden dolayı ne yapmalı? sorusunu gündeme taşırmak gerekir. Halkın nabzına başvurmak gerekir. Halkın talebine kulak vermek gerekir. Eğer bu ezilen halkın talebine sahip çıkılmazsa, gemi kaçırılacağa benzer.

Bunun tek acil bir yolu var: Devrimci cepheyi bir an önce pratiğe koymak. 

Güneşi balçıkla sıvamak en tehlikeli yoldur ve ihanetle özdeştir. Egemen sınıfın dayattığı her türlü silahını elinden alıp, ona karşı kullanarak yüklenmek gerekir. Onun için çeşitli milliyetlerden oluşan ezilen Türkiye yoksul halkına önderlik etmeyi kendisine görev bilen kesimler, en kısa zamanda Kürd ulusal hareketiyle ilkelli bir birlik oluşturmaya çaba harcamalıdırlar. Unutulmasın ki birinin kurtuluşu, diğerinin de beraber kurtuluşunu getirir.

 

Hasan DAL

( Edebiyatca- 24 Şubat 2012)

Publicité
Publicité
Commentaires
Publicité