Canalblog
Editer l'article Suivre ce blog Administration + Créer mon blog
Publicité
Littérature
Publicité
Archives
Littérature
Derniers commentaires
Littérature
Catégories
22 février 2012

HANGİ İSLAM-2

kâbe[1]          Felsefi konuda din ele alındığında karşımıza apayrı bir olgu çıkmaktadır. Bu bakış açısı bize iki dünya anlayışını sunar:
A- Metafizik anlayış (maneviyatçi),
B- Materyalist (maddeci) anlayış.
Aslında bir nuans farklılığı söz konusudur. Bu nuans, Tanrı'nın varlığı (kimi de Evren diyor) ile yokluğunun tartışılmasıdır. Bence bu da sunî bir çatışmadan öte değildir. Zaten asıl sorun bu temele dayalıdır. İnsanoğlunu büyük uçurumlara götüren bu şeytanî düşünce değil mi? Eğer gerçek bir olay varsa, o da insanoğlunun düşünsel itibariyle kendi varlığıdır. Benim merak ettiğim şudur;
İnsan hariç acaba hayvanlar aleminde Tanrı'nın varlığı ve yokluğu söz konusu mudur? İnsan hariç konuşan hayvan, düşüncesini kâğıda aktaran hayvan olmadığına göre, isim olarak Tanrı veya Allah kavramını yaratan gene insandır. Bu varlık, düşünsel itibariyle sürekli arayışlar içinde olup günümüze kadar kendisiyle uğraşır. Adeta tapınacağı bir şey yaratmak zorunda kalır. Sonuçta da öyle olur ve ona inanarak günümüze kadar yaşamını, inancını devam ettirir. Halbuki gerçek kendisidir. Ama o, gerçeğin kendisi olduğuna bir türlü kanaat getiremez. Tanrı'nın varlığı, özünde insanoğlunun kendi varlığıyla eştir. Fakat insanoğlunun bunu anlaması için daha çok evrimler geçirip, asırlarca yaşaması gerekir. İnsanoğlunun, kendi üstün zekâsı ve yetenekleri sayesinde bilimsel olarak epeyce yol kattettiği de ayrı bir tartışma konusudur. Diğer bir olaya değinmek gerekirse o da şudur;
Dinci kesimle, marksist kesimin birleştiği bir sürü ortak nokta ve görüşler vardır. Tek anlaşamadıkları nokta ise sadece inanç olayıdır. Aslında inançta herkesin serbest ve özgür olması gerekir. Ama bazı fanatikler var ki bu hassas noktayı göremeyecek kadar körelmiştir. Herkes farklılıklara tahammül edip, birbirlerini olduğu gibi kabul etse, sanırım çatışmalar da son bulur. Biri maneviyatı ön plana çıkarırken, diğeri maddeyi ön plana çıkarır. Aslında ikisi de iç içe olup bir bütündür. Maddenin maneviyattan kopuk olmadığı gibi, maneviyat da maddeden kopuk değildir. Evren ve doğada oluşan fenomenlerin insan psikolojisi üzerindeki etkisi ve yansımaları çok önemlidir. Canlı alem içinde en vahşi yaratık insandır. Bu vahşilik de doğanın vahşiliğiyle orantılıdır. İşte bu vahşiliktir ki insanın psikolojisi üzerinde çok önemli etkisi söz konusudur. Bu bir yansımadır. Yani maddi dünyanın insan maneviyatı (ruhu) üzerinde oynadığı etki veya tesirin rolü çok büyük ve önemlidir. Herkesin bu kıstası göz önünde bulundurması gerekir.
Gelmiş geçmiş bütün peygamberler, zulüme, zalimliğe, yobazlığa ve haksızlığa başkaldırırlar. İnsanın insana zulmüne karşı dururlar. Vahşi insanları uygarlaştırmaya uğraşırlar. İnsanlar arasında eşitliği getirmeye çalışırlar. Onlar, sürekli fakirin, fukaranın yanında saf alırlar. Zalimlere karşı savaşırlar. İnsanlar arasında ikiliği, soy ayrımcılığını ateşleyenlerle boğaz boğaza gelirler. Kısaca insanlar arasında huzur ve barışın egemen olmasına çabalarlar. Fakat ne yazık ki hiçbir peygamber dahi yeryüzüne barışı, insanlığı, kardeşliği ve eşitliği getiremez. Tam tersine dünyada Şeytanlar, İblisler, Muaviyeler ve Yezitler çoğalır. Yani peygamberler, sürekli fakirin hakkını korumaya çalışırlar. Günümüzde marksistler, devrimciler, sosyalistler ve komünistler de bunun savaşımını verirler. Bunlar da insanlığın kurtuluşunu istiyor ve savunurlar. Fakat ne yazık ki bu iki görüş arasında gene sunî ayrılığı ve çatışmayı körükleyen fitneciler var. Öyleki hakim sınıf, sürekli marksizmi din düşmanı olarak göstermeye çalışır. Ama dinciler, bu noktayı göremiyecek kadar körleşirler. Açıkçası egemenler, yoksul halkı birbirine kırdırıp bunların sırtında hep boza pişirirler. Bu sınıf, sürekli dini kullanarak yoksul halkın veya devrimci-müslüman halkın birlik olmaması için elinden gelen her türlü hile ve entrikalara başvurmakta geri kalmaz. Mazlum halkı, devrimci-müslüman veyahut da komünist-islam çelişkisini ön planda tutarak çatıştırır. Üstelik bu ezilen halkın kanı üzerinde durmadan zenginliğine zenginlik, kârına kâr, malına mal katar. İnsanğolunun varlığıyla birlikte, sınıfsal çatışmalar hep bu yönlü olagelir. Biri cefalı bir yaşam (cehennem yaşamı) sürerken, diğeri sefalı (cennet yaşam) bir yaşamla gününü gün etmekle meşguldur.

Edebiyatca(HD)

Publicité
Publicité
Commentaires
Publicité